{ "title": "Oruç Bozmak", "image": "https://www.oruc.web.tr/images/oruc-bozmak.jpg", "date": "20.01.2024 10:51:10", "author": "Gülistan Ateş", "article": [ { "article": "
Oruç Bozmak, kefaret veya keffaret, Arapça olup örtmek, arınmak manasındadır. Buna göre keffaret, işlenen bir günahın bağışlatılması için şerî olarak verilen sadaka veya tutulan oruç demektir.

Fıkıh kitaplarına göre mazeretsiz olarak, kasten başladığı orucu bozmaktan ötürü kazâ ve kefaret gerekir. “Kefaret ya iki ay üst üste oruç tutmak ya bir köleyi âzâd etmek veya altmış fakiri doyurmaktır (Et-Tâc: 2/77)” şeklinde anlatılır.

Cezanın, işlenen suça denk olması gereği Kur'anın temel prensiplerindendir. Bir günlük oruç bozmanın, altmış bir gün art arda oruç tutma cezasıyla cezalandırılması, Kur'anın temel prensibine aykırıdır.

Başlanan bir orucu mazeretsiz olarak bozmaktan ötürü kefaretin gerektiği durumu Ebu Hüreyreden rivayet edilen bir havadise dayandırılmıştır.

Kimine göre yoksulluk dolayısıyla kefaretin düşmesi, sadece bu duruma özgü bir şeydir. Asıl olan kefaretin düşmemesidir.

Dârekutnî el-‘İlel'de, Zührî'den aldığı rivayeti not düşerek: “Böylece köle azad etmek ya da iki ay oruç tutmak ya da altmış fakir doyurmak sünnet oldu” demiştir (Feth: 4/168). Eğer rivayet kesin doğru ise Dârekutnî'nin bu görüşü, görüşlerin en isabetlisidir. Buna göre oruç kefareti farz değil, sünnettir. Peygamber Aleyhiselâm, oruca karşı bu cinayeti işleyen adama, Kur'anda hata ile adam öldürene belirlenen cezaya (Nisâ: 92) kıyasla bir kefaret belirlemiş, fakat bunun, zorunlu bir hüküm değil, günahın affı için sadaka olduğunu belirterek“Götür çoluk çocuğunla birlikte ye, Allah seni affetsin!” demiştir. Eğer bu kefaret zorunlu olsaydı, özel olarak o adama böyle bir iznin verilmesi söz konusu olmazdı. Çünkü dini hükümler kişilere göre değişmez.

Ayrıca kefaretin bir köle azad etme ya da bir deve kurban kesmek olduğu rivayeti de vardır (Fethu'l-Bârî: 4/166-172).

Hz. Ayşeden gelen ve aynı konu ile ilgili iki rivayette ise belirli bir kefaretten söz edilmez. Sadece belli bir miktar sadaka vermekten söz edilir ki bu da işlenen bir hata veya kusurun ardından bir miktar sadaka verme geleneğine ve bunu destekleyen Kur'an öğüdüne uygun düşmektedir.

Kur'an'ı Kerîmde her ne sebeple olursa olsun, oruç yiyene, namaz kılmayana bir ceza belirlenmemiştir. Zaten oruca niyet etmeyerek oruç tutmayan kişiye kefaretin gerekmediğinde oy birliği vardır. Kefaretin başlanan orucu mazeretsiz olarak bozmaktan ileri geleceği belirtilmektedir. Bir namazı özürsüz olarak bozan kişi nasıl o namazı yeniden kılarsa, orucu özürsüz olarak bozanın da yine orucu kaza etmesi gerekir. Başladığı bir orucu bozan kimseye kefaret gerekeceği konusu, sadece andığımız vâhid haberine dayanılarak fıkıh hükmü haline getirilmiştir. Allah'ın Kitabında en küçük bir işaret olmayan bir şey farz olamaz.

Eğer orucun zorunlu bir kefareti olsaydı bu, Kur'an'da belirtilirdi. Doğrusu şöyledir ki saf ibadet konularında, yani Allah ile kul arasındaki kusurlarda ceza, kefaret yoktur. Bu konulardaki kusurun cezasını Allah âhirette verecektir. Fakat hukuki konularda, yani toplumu ilgilendiren şerîat (Hukuk) konularında yasal olmayan eylemlere ceza konmuştur. Bu bakımdan orucun farz (Zorunlu) kefareti diye bir şey yoktur.
" } ] }